Saddam Hüseyin'in Hayatı

Saddam Hüseyin'in Hayatı
Saddam HüseyinSADDAM HÜSEYİN (El-Tıkriti), Arap devlet adamı olan, 1937'de Tikrit kasabasında fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya ge­len Saddam Hüseyin, ülkesini, hem kendi halkına hem de bütün İslam âlemine büyük zararlar veren üç büyük savaşa sokmasıyla tanınıyor. Babasının ölümü nedeniyle annesi ve akra­baları tarafından büyütülen Hüseyin, 1955'te Bağdat'a gelerek muhalefetteki Arap milliyetçisi bir hareket olan Baas parti­sine katıldı ve politikaya ilk adımını attı. Kı­sa sürede partide önemli mevkilere gelen Hüseyin, 1959'da Irak'ın asker kökenli Dev­let Başkanı Abdül Kerim Kasım'a bir su­ikast girişimini organize etti. Çıkan çatış­mada Kasım da Hüseyin de yaralandı. Bu başarısız denemenin ardından Mısır'ın başkenti Kahire'ye kaçan Hüseyin, burada parti faaliyetlerini sürdürürken hukuk eğiti­mi aldı. 1963'de Bağdat'a dönen Hüseyin, önce evlendi ardından da Baas Partisi'nde Genel Sekreter Asistanı konumuna yükseldi. 1968'e kadar muhalefette kalan Baas, bu yıl düzenlediği bir darbeyle iktidarı ele geçirdi. Darbenin ardından Baas Partisi'nin kurdu­ğu Devrim Komuta Konseyi ülkedeki tek yetkili, Saddam Hüseyin'de 1969'da Kon­serin Başkan Yardımcısı oldu. Ülkenin önemli iç problemlerinin çözümü­ne yönelik bir hamle başlatan Hüseyin, 1970'de Kürt ayrılıkçılara otonomi verdi an­cak bir süre sonra anlaşma bozuldu, Irak re­jimi ile Kürt gruplar arasında savaş çıktı. Bu tarihten sonra Saddam dış ve iç politika­da tutarsızlıklarıyla, ülkesinin üçüncü dün­ya ülkesi kimliğinden sıyrılamamasında baş­rol oynadı. Ülkesinin İran ile dokuz yıl sa­vaşmasına neden olan Saddam, 1991 yılında Kuveyt'i de işgal ederek Körfez'de savaş çık­masına yol açtı. ABD ve İngiltere liderliğin­deki Uluslararası Koalisyon güçlerinin saldı­rılan sonucunda bir buçuk ay kadar Ku­veyt'ten çekilen Hüseyin, geride yağmalan­mış bir Kuveyt bıraktı ve bu davranışıyla birçok Arap ülkesinin nefretini kazandı. Ülkede bulunduğu varsayılan kimyasal ve nükleer silahlar nedeniyle Körfez Sava­şı'nın ardından katı bir uluslararası ambar­goyla karşı karşıya kalan Saddam rejimi, ekonomisinin içinde bulunduğu derin bu­nalıma karşın 2000'lerin başlarına dek bu kuşatmaya belli ölçüde direndi. Ülkede ço­cuk mamasından ilaca dek binlerce kalem zorunlu ihtiyaç maddesinin temininde bü­yük sıkıntılar yaşandı. 2000 yılında ABD'de Cumhuriyetçi Parti'den başkan seçilen George W. Bush, 11 Ey­lül 2001 tarihinde New York'taki Dünya Ti­caret Merkezi gökdelenlerine kaçırılan yol­cu uçaklarıyla yapılan intihar saldırılarından dolaylı bir dille İslâm dünyasını sorumlu tuttu. Bunun üzerine başta Suudi Ara­bistan olmak üzere, araların­da Irak, Libya ve Suriye'nin de bulunduğu bir dizi Arap ülkesi­ni hedef haline getiren Amerikan yönetimi, özellikle Irak'a yönelik uyanlarını açıkça askeri bir tehdide dönüştürdü. 2002 yılı sonbaharından itiba­ren Körfez'de Irak'a karşı yeni bir savaşın hazırlıklarım başlatan Amerikan ordusu, bütün dünya tarafından beklenen saldırıyı Şubat 2003'de gerçekleştirdi. Amerikan ve İngiliz hava saldırılarına ancak bir ay kadar direnebilen Saddam Hüseyin, yakın çevre­sindeki generallerin de ihanetiyle umulan­dan daha kısa sürede yenildi. Saddam reji­mini yıkmış olmayı tüm dünyaya yönelik tehditkâr bir uyarı mesajına dönüştüren Amerikan birlikleri, bu işgalin ardından başka İslam ülkelerinin de gelebileceği imalarında bulundular. Yönetimin çökmesinden sonra ülke içinde aylar boyunca gizlenen Saddam Hüseyin, bu şekilde bir süre daha Amerikan ve İngi­liz birliklerine yönelik tedhiş hareketlerini yönetmeyi başardı. Ancak, o süreçte ülke­nin başka bölgelerindeki işgal karşıtı ey­lemleri örgütleyen oğulları Uday ve Kusay Amerikan birlikleriyle giriştikleri bir çatış­mada vahşice öldürüldüler. Çoğu ülkeyi henüz terk etmemiş olan Irak rejiminin önde gelen yöneticileri ülkenin değişik kentlerin­de yalan çevrelerinin ihanetleri ve ihbarlar sonucu ele geçtiler. Ülkeyi terk ettiğine dair sayısız spekülasyon yapılan Saddam Hüse­yin ise Aralık 2003'de doğum yeri olan Tıkrit'te bir köy evinin dehlizinde rastlantı so­nucu yakalandı. Amerikan Birlikleri tara­fından uzun süre sorgulanan devrik dikta­tör, Irak'ta kurulan özel bir mahkemede yargılandı. Irak'ın Amerikan ordusu tarafından kanlı işgali ve sonrasında bu ülkede Müslüman- lara yönelik olarak uygulamaya konulan sindirme harekatı, 2000'lerde İslâm alemi­nin yaşadığı ilk büyük utanç olarak tarihe geçti. Saddam Hüseyin'in büyük payı ve sorumluluğu olduğu tartışma götürmez olan bu işgalde, eldeki verilere göre 5000'in üzerinde masum Iraklı sivil İngiliz ve Amerikan bombardımanlarında öldürüldü. Baş­ta petrol olmak üzere, ülkenin bütün öz kaynaklan tümüyle emperyalistlerin dene­timine geçti. Savaş sırasında Bağdat'taki Irak Merkez Bankası Amerikan ordusu ta­rafından yağmalandı ve ele geçirilen nakit para, külçe altın gibi Iraklılara ait mal varlıkları işgalci birlikler tarafından bilinme­yen yerlere götürüldü. Dünyanın en önem­li müzelerinden biri olan Bağdat Müzesi de bu yağmadan nasibini aldı ve yüzlerce par­çadan oluşan eşsiz bir tarihî eser koleksiyo­nu sözde ABD — İngiliz koruması altınday­ken kayboldu.